27 Kasım 2011 Pazar

El Clasico'ya Yaklaşırken

     Tüm İspanya ve aslında tüm Dünya nefesini tuttu 10 Aralık tarihinde oynanacak El Clasico'ya konsantre oldu desek yeridir.. Bu rekabetin en derinden hissedildiği Madrid ve Barcelona kentlerine taş çıkaracak derecede kalbimizde hissediyoruz bu duyguyu. Dünya'da başka bir ülkenin "Şampiyonluk Derbisine" bu derecede ilgi duyan ve sanki kendi takımları sahaya çıkıyormuşcasına sahiplenen başka bir ülke var mı bilmiyorum. Ülkemizde yaratılmaya çalışılan çakma "Dünya Derbisi" nin gereken tatmini vermemesinden mi bilinmez, Türkiye'de futbola ilgi duyan neredeyse her kişi bir taraf seçmiş ve tabir-i caizse sapına kadar arkasında duruyor. İşte bu yüzden El Clasico'lar ülkemizde de büyük bir merakla bekleniyor..

(Takımını Seç)


     İki kulüp arasındaki rekabetin köklerine inecek değilim, zira neredeyse herkes Real Madrid'in kralın takımı, Barcelona'nın ise krala karşı gelen katalanların takımı olduğunu ezberlemiş durumda. Burada asıl bahsedilmesi gereken şey bu rekabetin ne zaman Manchester United - Liverpool rekabetini solladığı.. King Kenny ile son şampiyonluğuna ulaşan Liverpool, o tarihten bu yana kendini en sağ şeride çekti ve tarih yolculuğuna olabilecek en yavaş şekilde devam etmeye başladı. Ezeli rakipleri Kırmızı Şeytanlar ise, o tarihten bu yana 10'un üzerinde şampiyonluk kazanarak Liverpool'u yakalamış, hatta geçmiş durumda.. Bu rekabete en büyük darbeyi kuşkusuz Liverpool'un düşüşü vurdu. Hatta İngiltere basını Liverpool'dan ümidi kesip Manchester United - Chelsea rekabeti doğurmaya çalışsa da başarılı olamadı..

     Hal böyleyken Real Madrid - Barcelona ikilisi Dünya'nın 1 numaralı derbisi pozisyonuna oturdu ve bırakacağa da benzemiyor.. Son şampiyonluğuna 4 yıl önce uzanan Real Madrid için bu süreç tarihte belki de hiç yaşanmamıştı. Bu süreçte Barcelona kupalara ambargo koyarken Real Madrid'in Mourinho'ya kadar Şampiyonlar Liginde çeyrek finalden öteye gidemiyor oluşu, Barcelona ligde kasırga gibi eserken Real Madrid'in rakibinin gölgesinde kalışı bu rekabeti dibe çekmeye başlamıştı. Bu noktada bu rekabete yeni bir boyut kazandıracak olan Jose Mourinho, Real Madrid'in yeni patronu olunca işler değişmeye başladı..

    Real Madrid başkanı Perez'in, "Eğer Barcelona kötüye gitmeye başlarsa biz onları yeniden yaratırız, eğer biz kötüye gitmeye başlarsak onlar bizi yeniden yaratır, biz birbirimize ve bu rekabete ihtiyaç duyuyoruz" sözleri durumu özetler nitelikteydi. Keza, derbiye yeni bir boyut taşıyan ve son yıllarda bu derbiye olan ilgiyi ikiye katlayan kişi adeta Barcelona'nın nefretiyle beslenen Jose Mourinho'dan başkası değil..



     Jose Mourinho, gittiği her takımda başarıyı yakalamış bir teknik adam. Her sene en az 1 kupa kazanmış, her takımda mutlaka bir Lig şampiyonluğu kazanmış ve kendi sahasında hiç yenilmemiş bir teknik adam. Böyle bir kariyerin, Jose Mourinho'nun bedeninde can bulmasıyla ortaya çıkan "Karizma", Real Madrid'i daha hiçbir şey yapmadan, Barcelona ile mücadele edebilir konumuna getirdi.



     Neredeyse her takımında ki gibi kariyerine başlar başlamaz transferlere hız veren Mourinho, şimdi ki gelene gidene 4 atan Real Madrid'in temellerini geçen senenin başında atmaya başladı. Mesut Özil, Di Maria, Khedira, Carvalho gibi futbolcular ilk bu takıma transfer olduğunda Real Madrid'e yakıştırılamamışlardı. Takımdan ayrılan kişilerde Guti ve Raul gibi efsaneler olunca Mourinho'nun ne yaptığına kimse anlam veremedi.

Real Madrid'in 2010-2011 Transferleri

Jose'nin Gelişiyle Takımdan Ayrılan Raul ve Guti


    Eleştirilere sahada cevap veren Madrid lige fırtına gibi başlasa da sene sonunda istenen noktada olmayacaktı. Mourinho Barcelona'yı sadece bir kez devirebilirken bu galibiyet sonucundan Kral Kupasını kazanması Jose'nin kupasız bir sezon geçirmemesini sağladı. Ligde, özellikle Nou Camp'da ve Şampiyonlar Ligi yarı finalinde Barcelona'ya boyun eğen Real Madrid, kendi evinde de Sportin Gijon'a yenilince Mourinho'nun karizması da çizik yemiş oldu. Bu hayal kırıklıklarının ardından Real Madrid'in transferde fırtına gibi eseceği, Gerrard, Rooney, Essien gibi isimlere talip olacağı konuşulurken Mourinho yine herkesi şaşırttı ve  genç oyuncuları kadrosuna katmakla yetindi.. Almanya'da yılın oyuncusu milli yıldızımız Nuri Şahin'in yanı sıra Coentrao Real Madrid için yılın en çok beklenti doğuran transferleriydi. Yaptığı transferler eleştirile dursun, Real Madrid son zamanların en iyi kulüp performansını yakalayarak ligde Barcelona'nın 6 puan önüne geçmiş durumda. Şampiyonlar Liginde 5 de 5 yaparak bir üst turu garantileyen Real Madrid rüzgarı arkasına almış dırımda. Üstelik maç başına neredeyse 4 gol ortalaması yakalayan Real Madrid dudak ısırtıyor..

Real Madrid'in 2011-2012 Transferleri


    Di Maria ve Mesut'un giderek olgunlaşan futboluna, Benzema ve Higuain'in olağanüstü formu eşlik ediyor. Ronaldo bildiğimiz Ronaldo.. Orta alanda Xabi Alonso'nun tecrübesine Khedira ve sezon başında transfer listesine konulan Lass Diarra'nın dinamizmi eşlik ediyor. Savunmada, Carvalho'nun sakatlığı sonrası Ramos'un stoperde kullanılmasıyla ortaya çıkan Pepe-Ramos ikilisi dinamik ve sert oynayan bir ikili halini aldı. Marceloa ve Coentrao ikilisini dönüşümlü oynatan Mourinho, Coentrao'nun enerjisinden zaman zaman orta sahada da yararlanıyor.. Yaş ortalaması 25 olan Real Madrid rotasyonu şu ana kadar her kulvarda başarı getirdi Real Madrid'e.. En yaşlısı Xabi Alonso ve Casillas'ın (30 yaşındalar) olduğu kadro, geçen senenin başında neden Raul ve Guti gibi efsanelerle yolların ayrıldığını açıklar cinsten..

    Öte yandan, Barcelona'nın başarıya doymuş kadrosu, çalkantılı dönemler geçiren ve aslında sonu belli bir aşk hikayesine dönen bir transferle canlandırılmaya çalışıldı: Fabregas. Barcelona'lı oyuncuların, Arsenal kaptanıyken Fabregas'a Barcelona formasını zorla giydirmesiyle farklı bir boyut kazanan bu süreç, en sonunda mutlu sonla bitti. Fabregas'ın henüz kupa kazanamamış bir Süper Yıldız olması, Barcelona'ya gereken tutkuyu
Fabregas Arsenal Kaptanıyken
bir nebze kazandırdı. Öte yandan Alexis Sanches gibi geçtiğimiz yılın dikkat çeken oyuncularından birini daha kadroya katan Barcelona, alt yapıdan da Thiago gibi bir yıldız çıkarınca taraflı-tarafsız herkes Barcelona'nın nokta transferler yaptığını, kadroya gereken tutkunun yeniden aşılandığını ve Barcelona'nın bu senede her kupaya ambargo koyacağını düşünüyordu. Bu beklentiler içinde sezona başlayan Barcelona yine bilindik zaferlerini bir bir sıralamaya başladı. Şampiyonlar Liginde 13 puanla liderliği garantileyen Barca tek puan kaybını kendi evinde son dakikada Milan'dan yediği gol neticesinde yaşadı. Ligde işler istediği gibi gitmese de ara ara eski Barcelona'dan esintiler sunan Barcelona'nın öz güveni sarsılmamış gibi görünüyor..

Alexis Sanchez - Thiago Alcantara


     El Clasico'ya yaklaşırken puan farkı Real Madrid lehine 6. Bir tarafta yılların intikamı için yanıp tutuşan Real Madrid, diğer yanda yılardır rakibine ligde kaybetmeyen Barcelona.. Bir tarafta "Dünya'nın en iyisi Mourinho" diyen Guardiola, diğer yanda bunu büyük bir mütevazilik örneği göstererek kabul eden Mourinho. Bir tarafta Real Madrid ağlarını her maçta ağlatan Messi, diğer tarafta Dünya'nın en iyisi benim diyebilmek isteyen Ronaldo.



    Futbol, asla sadece futbol değildir. Bu derbide sahada izleyeceğimiz şey yalnızca futbol olmayacak. İntikam, hırs, özgüven.. Ve daha nice tarifi imkansız duyguları aynı anda hissedeceğimiz bir gerçek.. Dünya'nın 1 numaralı "Şampiyonluk Derbisi" 10 Aralık günü oynanacak ve milyonlarca insanı ekrana kitleyecek.. Sezonun ilk yarısında Şampiyonluk maçı mı olur demeyin, Barcelona için bu maçtan sonra iş işten geçebilir..

30 Ağustos 2011 Salı

Jose'nin Dilinden Mourinho

Jose Mourinho'nun Çocukluğu
Mourinho 23 Ocak 1963'de dünyaya geldiğinde, Baba Mourinho kendisinin aksine oğlunun şöhretinin Portekiz dışına çıkabileceğine pekte ihtimal vermiyordu . Jose büyüyüp serpildikçe futbol oynamaya olan ilgisi ve arzusunu engelleyen "ufak" bir problemle karşı karşıya kaldı; "yeteneksizlik" . Yine de babadan torpilli Jose amatör seviyede futbol oynamayı başarabildi . Fazla uzun sürmeyen futbolculuk macerası, beden eğitimi diplaması almasıyla son buldu . İleride kötü bir futbolcu olmasına atıfta bulunan insanlara "Jokey olmak için, önce at mı olmak lazım" diye cevap veriyor olacaktı .. Profesyonelliğe adımını atana kadar genelde genç takımlarda görev alan Jose'nin hayatı Boby Robson önderliğinde Sporting Lizbon'da çalışma teklifi almasıyla tamemen değişti ..

Robson - Mourinho
Mourinho'nun futbol oynama konusunda ki beceriksizliği kadar dil öğrenmedeki becerisi onun kariyerini şekillendiren iki ana sebepten biri oldu . Zira Jose, İnter Menajeri sıfatıyla katıldığı ilk toplantıda "Üç hafta içerisinde İtalyancayı öğrenirim" açıklamasıyla dinleyenleri şoka sokmuştu .. Merak edenler için, başardı ! (Jose, İngilizce, Portekizce, İspanyolca, Fransızca ve İtalyanca biliyor) Boby Robson gibi bir ismin yanında tercümanlık yaparak başladığı görevde, bir anda kendini yardımcı antrenör olarak bulunca önü de bir bakıma açılmış oldu .. Kuşkusuz Robson'ı etkileyen Jose'nin bitmek bilmeyen çalışma tutkusu oldu ki, Jose'yi beraberinde Porto ve Barcelona gibi takımlara götürme ihtiyacı hissetti . Öyle ki, Jose çalışkanlığıyla kibrini bir bütün haline getirip Chelsea Menajeriyken şu açıklamayı yapıyor: "Şu anda en tepede olmamızın sebebi kulübün maddi gücü değil, benim çok çalışıyor olmam"

Boby Robson ile birlikte Barcelona'da çalışırken taraftarlardan gelen tepkiler elbette Jose'nin hayatında önemli bir dönüm noktası oldu . Katalan taraftarların "yalnızca bir tercüman" olarak niteledikleri Mourinho'dan ileride bu kadar büyük bir rakip olabileceği kimsenin aklına gelmiyordu . Barcelona döneminde hem Robson hem de Van Gaal ile çalışma fırsatı yakalayan Jose, teknik adamlığa dair karakteristik özelliklerinden biri olan "not alma" tutkusunu bu aşamada edindi . Jose bunu inkar etmiyor ve İnter - Bayern Münih Şampiyonlar Ligi finalinde karşılaşacağı rakip teknik adam, eski hocası Van Gaal hakkında şu açıklamayı yapıyor: "Şampiyonlar Liginde rakibim olarak görebileceğim teknik direktör ya benden iyi olacak -ki öyle biri yok-, yada bildiklerimi bana öğreten kişi olacak, o yüzden rakibimiz Bayern Münih"


Van Gaal - Mourinho
Barcelona'dan ayrıldıktan sonra kısa bir süre daha Newcastle United takımında Boby Robson'ın yanında yardımcılık yapan Jose, zamanının gelmiş olacağını düşünmüş olacak ki Ocak 2001 'de Leiria takımında Menajerliğe ilk adımını attı . İlk yılında takımı dördüncülüğe kadar taşıdı . Göreve gelmesinden 1 yıl sonra eline öyle bir fırsat geçecekti ki, bu fırsat bir efsane yaratmaya fazlasıyla yetecekti .. Porto 3 yıldır şampiyon olamıyordu ve takımı zirveye oynatma görevi Jose'ye verildi ..

Porto'ya ilk geldiğinde yapmaya çalıştığı ilk şey başarıya aç oyuncuları takıma katmaya çalışmak oldu . Genelde Portekizli oyunculara yönelen Mourinho ilk sezonunda takımı üçüncülüğe taşıyabildi .. Sene sonunda yaptığı açıklama oturtmaya başladığı kibrin, kazanma arzusunun ve kazanmaya olan inancının en açık göstergesiydi: "Gelecek sezonda, normal şartlar altında Porto şampiyon olacaktır, anormal şartlar altında yine Porto şampiyon olacaktır" .. Açıklama her ne kadar her Porto sempatizanını sevince ve umuda boğsa da, en ufak bir tecrübesi olmayan bu genç teknik adamın söylediklerini ne kadar gerçekleştirebileceği akıllarda soru işaretleri yarattı .

Ancak ertesi sezon tıpkı Jose'nin dediği gibi anormal şartlar altında geçti . Kulüp tarihinin ve Portekiz ligi tarihinin rekor puanı olan 86 puanla şampiyonluğa koşan Porto müzesine birde UEFA Kupası götürdü . Başarısının sadece tesadüf olduğunu düşünenler bir sonraki sezon yanıldıklarını fazlasıyla anlayacaklardı . Jose, Porto'yu bir kez daha şampiyon yaptı .. Ama en büyük sürpriz Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu ve Süper Kupa oldu ..

Jose, 2 sene öncesine kadar soyadını doğru yazamayan onlarca insana adını bu şekilde ezberletti .. Porto gibi orta sınıf bir takımı aldı ve en tepeye çıkardı .. Kendi sahasında hiç kaybetmedi Porto bu dönemde .. 2 Şampiyonluk, 1 UEFA Kupası, 1 Şampiyonlar Ligi Kupası, 1 Süper Kupa Jose'nin başardıklarının en kısa özeti ..

Jose'nin o bildiğimiz kibirli yapısı tam da bu dakikadan sonra ortaya çıkmaya başladı .. Haksız sayılmaz ama Chelsea Menajeri olarak çıktığı ilk basın toplantısında yaptığı: "Elimden gelenin en iyisini yapmaya, futbol görüşüme ve imajıma en doğru takımı yaratmaya geldim. Ve çok açıkça söyleyebilirim ki en iyi futbolcular ve en iyi menajer bizde" açıklaması her zaman olduğu gibi dinleyenleri şok etmeye yetti .. Aynı toplantıda Chelsea'nin ekonomik gücü sayesinde işinin Porto'da yaptığından daha kolay olup olamayacağı yönündeki soruya verdiği cevap oldukça ilginçti: "İşimin kolay olmasını isteseydim Porto'da kalırdım . Büyük mavi bir koltuk, karşımda Şampiyonlar Ligi kupası, camia için önce Tanrı, Tanrı'dan sonra da ben"

Lampard - Mourinho - Terry
Jose ilk sezonunda Chelsea'ye tam 50 yıl aradan sonra şampiyonluğu getirdi . Hem de yine rekor kırarak ! Sadece 1 kez yenilen ve 96 puan toplayan Chelsea Premier Lig rekorunu eline geçirmiş oldu . O kadar muhteşem bir sezon geçirmişti ki Chelsea, Mourinho bu duruma takılmadan edemedi: "Herkes Chelsea'nin her maçı kazanamadığı günleri bekliyor . Öyle ki, kaybettiğimiz gün ülkede resmi tatil edileceğinden korkuyorum" . Yine aynı sezonda en yakın rakipleri Arsenal teknik direktörü Wenger için "Bebek Bakıcısı" benzetmesi yaptı Mourinho .

Şampiyonlar Liginde o sezonun şampiyonu Liverpool karşısında kaybedilen yarı finalin ardından yaptığı açıklama tüm sezonu özetler nitelikteydi: "En iyi takım bugün kaybetti"

Sezonun sonunda kuşkusuz en çok merak edilen şey Jose'nin bunu nasıl başardığıydı . Yaptığı toplantıyla bu konuya da açıklık getirdi: "Takımımla yaptığım ilk konuşmayı hatırlıyorum. Onlara dedim ki; hepiniz çok iyi oyuncularsınız, hatta bazılarınız oynadığınız mevkide Dünyanın en iyisisiniz . Ama kupa kazanamadığınız sürece başarısızsınız" .. Oyuncuların bu konuda yaptığı açıklama ise Jose'nin her maçtan önce evlerine bir posta gönderdiği ve bu pakette bir sonraki maçta neler yapmaları gerektiğinin yazdığıydı . Kısacası onlar da Jose'nin çalışkanlığına hayran kalmıştı .

Roman Abramovich'in o sezon sonunda Mourinho'ya önerdiği 30 Milyon £ 'luk teklif kabul görmüş ve Jose 3 yıl daha İngiltere'de kalmayı kabul etmişti.  Ama aldığı para bir teknik direktöre o zamana kadar verilen en yüksek miktar olunca eleştirilerin ardı arkası kesilmedi. Mou, bu konuya şöyle açıklık getiriyor: "Herkes aldığım parayı konuşuyor, konuşuyor, konuşuyor .. Ben teknik adamları ikiye ayırırım; başarıya ulaşanlar ve ulaşamayanlar .. Lütfen küstah olduğumu düşünmeyin ama ben bu iki gruptan da üstün ve özelim . Ben bir şampiyonum ve her şeyi sonuna kadar hak ediyorum .. Dünyanın en iyisi değilsin diyebilirsiniz, doğru olabilir, ama şundan eminim ki; benden iyisi yok"


Ertesi sezon şampiyonluğu yine kimselere bırakmadı Jose'nin Chelsea'si .. 91 puan toplayarak başarılarının tesadüf olmadığını kanıtladılar . Ancak Avrupa'da aradığını bulamadı .. Çeyrek Final dahi göremedi Chelsea ve bu kez Barcelona'ya kaybetmişlerdi .. Barcelona ve Jose cephelerinde savaş tohumları bu maçlar sayesinde dallanıp budaklandı .. 90+3 de Drogba'nın attığı beraberlik golünden sonraki sevinci hiç unutlmayacak cinsten:



Jose'nin karizması günden güne daha çok konuşuluyordu .. Ve Amerikan Express reklamları bunun tavan noktası oldu: Kuşkusuz o, 60 saniye içerisinde ancak bu kadar iyi anlatilabilinirdi:



2006-2007 sezonuna girilirken umutlar yine büyüktü . Ancak bu sene yalnızca Lig Kupasıyla idare etti Chelsea . Abramovich'in Avrupa'da başarı istekleri yine sonuçsuz kalmıştı . Baş belası Liverpool Chelsea'yi bir kez daha alt etmeyi başardı ..

Bir sonraki sezon Chelsea için iyi başlamadı . Shevchenko, Abramovich'in ısrarları sonucu kadroya katıldı . Bu transfer gerçekleşme aşamasındayken Mourinho, "Eğer Abramovich takım çalıştırma konusunda bana yardım etmiş olsaydı, ligin dibine vururduk ve eğer ben ona kulübü yönetme konusunda yardım etseydim, çoktan iflas ederdik !" açıklamalarıyla gereken mesajı iletmişti ama çırpınışlar sonuçsuz kaldı . Shevchenko kadroya dahil edildi ve Jose haklı çıkmıştı . Shevchenko beklenen performansı bir türlü gösteremedi ve Jose onu yedeğe çekti . Kulübede oldukça zaman geçiren Ukraynalı yıldız durumdan oldukça şikayetçiydi . Herkes Jose'nin bunu bilerek yaptığına inanırken, o şu açıklamayı yaptı: "Eğer garajınızda bir Bentleyiniz ve bir Aston Martininiz varsa ve her Allah'ın günü işe Bentleyinizle gidiyorsanız, e biraz aptalsınız demektir" Kulüp içerisinde devam eden soğuk savaş Abramovich'in bu açıklamayı yetersiz bulmasıyla son buldu ve Jose'nin Chelsea kariyeri son buldu .

Chelsea kariyeri 2 Premier Lig Şampiyonluğu, 2 Lig Kupası ve 1 FA Cup .. Şampiyonluklarında 90 puanın üzerine çıktı, kendi sahasında tek bir mağlubiyet dahi almadı .. Defansif futbol oynatması çok eleştirildi ama cevabı hazırdı: "İyi hücum size maç kazandırır ancak iyi defans size kupalar getirir"

Mourinho kısa bir aranın ardından futbolu özlemiş olacak ki, e tabi ki 3 büyük ligde (İngiltere-İspanya-İtalya) şampiyon olma hayallerinin de yarattığı etkiyle İnter'e transfer oldu . Senelerdir lige ambargo koyan İnter'de üzerinde baskı hissedip hissedemeyeceğine dair soruya şu yanıtı verdi: "Baskı birincilerde ve kazanmaya alışan insanlarda olmaz, baskı ikincilerde ve üçüncülerde ..."

Başardı da .. İlk senesinde Lig şampiyonluğunu kazanırken zorlanmadı . Ama ilk senenin sonuna gelinirken muhtemel "Eto'o-İbrahimovic takası" Jose için önemli bir konuydu . Bu konuda yaptığı: "Hiç kimse İbrahimovic gibi bir oyuncusunu kaybetmek istemez. O, üzerine sistem kurabileceğiniz bir oyuncu. Moratti onu hangi fiyata satacaksa ben istediğinin iki katını cebimden verebilirim, çünkü o çok değerli" ve "Eto'o hiçbir hocanın reddedemeyeceği türde bir oyuncu, o sistemimin önemli parçalarından biri olabilir" açıklamaları onun da kafasının karışık olduğunu açıkca gösteriyordu . Tüm bu olanlara rağmen beklenen takas gerçekleşti ..

Bir sonraki seneye fırtına gibi başladı İnter .. Ligi ve Lig Kupasını kazandı .. Şampiyonlar Liginde çeyrek finalde Chelsea ile eşleşti İnter .. Maçlar oynanmadan önce gazetecilerden gelen Chelsea'yi analiz etmek sizin için kolay olacak mı sorusuna "Şu ana kadar yaptığım en kolay iş olacak, çünkü Chelsea hala benim bıraktığım gibi" cevabını verdi ve dediği gibi de oldu . Güle oynaya turu geçti İnter . Deplasmanda, Stamford Bridge stadyumunda aldıkları galibiyetten sonra yaptığı "Bunu herkes bilir, Jose evinde kaybetmez" açıklaması hala Chelsea'yi unutamadığının göstergesiydi ..


Yarı finalde ise rakip Barcelona'ydı .. Bundan 10 yıl kadar önce "o sadece bir tercüman" yakıştırmalarının ve Chelsea'nin başındayken kaybettiği turun hesabını sorma vakti gelmişti .. 2 maç sonunda Nou Camp'daki fıskıyelerin arasından işaret parmağını havaya kaldırarak verdiği, o buram buram karizma kokan poz elde ettiği intikamın ve zaferin Jose'nin bedeninde hayat buluşuydu ..


Sıra finale geldiğinde rakip eski hoca, yeni rakip Van Gaal'in takımı Bayern Münih'ti . Maçtan önce Van Gaal'in yaptığı: "Onunla benim aramdaki tek fark şu, ben iyi futbol oynatmak için mücadele ediyorum, o ise sadece kazanmak için mücadele ediyor" açıklamasına Jose'den cevap gecikmedi: "En büyük futbolculara, en iyi stadyuma, en iyi tesislere, en ateşli taraftara ve daha nice en iyilere sahip olabilirsiniz, ama sahada kazanamazsanız, tüm bunları kimse hatırlamaz"


İşte Jose bu duygular içerisinde oynattığı finali kazanarak müzesine 2. Şampiyonlar Ligi kupasını götürmüş oldu ..


Üç kupayla kapattıkları 2009-2010 sezonu başında yaptığı toplantıda gelen nasıl bir defans oyuncusu aradığına dair soruya verdiği "sarışın ve mavi gözlü" cevabı kısa sürede İtalya basınıyla da arasının açılmasına sebep oldu . Hakem hatalarından ve basından sürekli yakındı 2 yıllık İnter macerasında . "ben bir gün bu takımdan gideceğim ama İtalya futbolu her zaman bu hakemlerin elinde olacak, ben değil onlar düşünsün" gibi açıklamalarıyla her zaman gündeme oturmayı başardı .

Sivri açıklamaları ve basın toplantılarına verdiği önemi şöyle belirtiyor Mourinho: "Maçtan önce basın toplantısına geldiğimde maç benim için çoktan başlamıştır ve maçtan sonra buraya geldiğimde maç henüz bitmemiştir"





Jose 2009-2010 sezonunun sonuna kadar bütün maçları kazandı .. Hem saha içinde, hem saha dışında .. Real Madrid'e yine bir rekorla ve "Dünyanın en çok kazanan teknik adamı" ünvanıyla transfer oldu .. Amacı 3 büyük ligde şampiyon olup 3 ayrı takımla şampiyonlar ligini kazanan ilk teknik adam olmak .. Kariyeri kupalarla, rekorlarla dolu olan bir teknik adam Jose .. İlk sezonunda Barcelona'nın epey gölgesinde kaldı, 2. sezonuna iyi bir başlangıç yapamadı .. Barcelona'yı 7 maçta sadece bir kez, Kral Kupası uzatmalarında mağlup edebildi .. Son 1-2 sene de yaşananlar Mourinho'nun karizmasını çizmişe benziyor ..

Ancak şu bir gerçek: kimilerinin aklında parmağıyla göz çıkarmaya çalışan Mourinho kaldı, kimilerinin aklındayse İbrahimoviç'in "öl dese ölebilirdim" dediği, Porto'yu zaferden zafere koşturan, Chelsea ile rekorları alt üst eden, İnter'e onlarca yıl sonra Avrupa kupası kazandıran, hazır cevp, zeki, taktik dehası ve takımdan ayrıldıktan sonra Materazzi ile birlikte göz yaşı döken Jose Mourinho kaldı;













29 Ağustos 2011 Pazartesi

Kusursuz Takım Olma Çabaları

Sonda yazacağımızı başta yazalım ; kusursuz takım yoktur ve olmayacaktır da ..

Son yılların uzay takımı Barcelona, yer yüzünde kazanabilecekleri tüm kupaları kazandıktan sonra dahi transfere 110 Milyon € harcamaktan kaçınmamıştı . Hala devam eden Barcelona efsanesinin son sezondaki transfer harcamaları 60 Milyon € kadar . Kıssadan hisse; Charles Puyol'un pazu ölçüsünün 2-3 cm kadar genişlemesine yol açan mucizevi sezondan bu yana Barcelona'nın ilk on birinden Tihery Henry, Samuel Eto'o, Yaya Toure, Zlatan İbrahimovic gibi isimler geldi geçti .. Rotasyona dahil olan ve daha çok yedek bekleyen isimleri saymıyorum bile ..

Barcelona'nın Bir Sezonda Kazandığı Altı Kupa

Barcelona için son yılların sıfatını kullanmaktan çekinmedim .. Peki ya geçmiş yılların en iyisi ? Şüphesiz hepimizin aklına aynı sıfat geldi; "Los Galacticos" .. 2000 'lerin başlarında ki o takım bir çoğumuzun zihinlerinde tazeliğini koruyor .. Hatta İlk 11 saymaya başlasak bir çoğumuz yanılmadan bitirebilir .. Ancak kusursuz bir takım mıydı, sorusunu kendimize yönelttiğimizde soru işaretleri belirmeye başlıyor .. Sonuç olarak o kusursuz (!) takım, o dillere destan 03-04 kadrosuna rağmen, şampiyonluğu Valencia'ya kaptırmaktan kurtulamamıştı ..

Efsanevi Los Galacticos (03-04 Sezonu)

Jose'nin Chelsea ve Madrid'i, Mancini'nin City'si, Ancelotti'nin Milan'ı, Sir Alex'in United'ı ve daha niceleri .. Saymakla bitmeyen onca takım, onca kadro ve onlarca teknik direktör .. Hiçbiri mükemmel ve kusursuz olmayı hiçbir zaman başaramadı .. Harcanan milyonlarca euro, yapılan yüzlerce transfer hiçbir zaman bu sonuca ulaşmaya yetmedi ..

Kusursuz takım olma çabaları her zaman oldu, olacaktır da .. Ama hep "Mükemmele Çok Yakın" olmakla yetinecekler .. Kim bilir, belki de futbolu güzel kılan budur ?

Dalglish ve Yeni Liverpool

Dile kolay şampiyonluk görmeden geçen "20" senenin ardından "The Kop" tribünlerinin gönlünü almak için yapılabilecek ender şeylerden biri "King" Kenny'nin takımın başına yeniden geçişiydi . Zira Kenny, Anfield Road'a şampiyonluk kupası getiren son teknik adamdı ..

Kenny Dalglish Efsane Formasıyla
Klasik bir futbol klişesiyle betimleyecek olursak, Kenny takımın başına geldiğinde enkaz devralmıştı . Roy Hudson'ın küçük penceresinin ve kulüpten başka her şeyi düşünen başkanların olmasının geride bıraktığı bu küçük çaplı enkazdan böyle bir performans elbette beklenmiyordu ama işin başında Kenny olunca şaşırma kat sayısı oldukça azalmıştı .

Kısaca Kenny biyografisi sunacak olursak, Liverpool'da efsaneleşmiş, oyuncu-menajer kavramını lügatımıza yerleştiren ilk futbol dahisi olmuştu . Teknik adamlık kariyerinde Liverpool'a 3 ve Blackburn Rovers'a 1 şampiyonluk getirdi .

Geride kalan 20 sene de en büyük rakip Manchester United 12 şampiyonluk kazanınca Liverpool'un "en çok şampiyon olan takım" ünvanı güme gitmiş oldu . Hepsinden öte bundan 20 yıl önce Liverpool'un 18, Manchester United'ın 7 şampiyonluğunun olduğu göz önüne alınırsa Liverpool'un içine düştüğü ateş daha da alevleniyor olsa gerek .

İşte bu ana sebepten başlayan, ve Torres transferi, başkan değişiklikleri gibi sebeplerden dallanıp budaklanan şampiyonluk özlemini dindirmek bu sene Kenny Dalglish gibi bir dahinin bile omuzlarına belki de kaldıramayacağından çok daha ağır şeyler yükledi .

Şimdi tekrar Kenny'nin "Yeni Liverpool" döneminin başına gidelim .. Kadroda göze batan isimler elbette kaptan Gerrard, kaleci Reina, el Nino Torres, Everton taraftarı Liverpool efsanesi Carragher, İngiliz milli takımın ender siyahilerinden Glen Johnson, bu nasıl Hollandalı yahu dedirten Kuyt ve Maxi Rodriguez'di .. Gerrard'ın sakatlığında geriye sadece bomboş bir orta saha kalıyordu . Torres gereken istikrarı gösteremediğinde takımın golü bulması mucizelere kalıyordu .. Tüm bunların üstüne Rafa Benitez ve Hudson dönemlerinden geriye kalan vasat futbolcular kadroda sadece kalabalık yapıyordu .

Ara transfer döneminin bombası tüm spor sitelerinde alevli topu görmemizi sağladı . el Nino tam 58 Milyon € bedelle Chelsea'yi seçmiş ve transfer gerekçesi olarak "şampiyon olamayan Liverpool'u" göstererek adeta Kop tribünlerinin yarasına tuz basmış oldu . Liverpool sokaklarında Torres formaları yakılırken, Londra şehrinin zengin çocukları bu transferi olgunlukla karşılıyordu .

Liverpool Taraftarları Torres Formalarını Yakıyor

Yine aynı dönemde tamamen soru işaretleriyle dolu iki transfer yapıldı Liverpool'da . Biri Hollanda Ligi Gol Kralı patentli Suarez -ki bu ligden çıkan gölcülere hep soru işaretiyle bakılmıştır-, diğeri Liverpool tarihinin en pahalı transferi Carroll .. Genç diyebileceğimiz bu iki oyuncuyla Torres 'in satışından kazanılan tüm para fazlasıyla harcandı, ama verebilecekleri çok tartışıldı .

Carroll - Dalglish - Suarez

Suarez 13 maçta 4 gol attı, Carroll 7 maçta 2 gol buldu .. Tam olarak beklentileri karşılayamasalar da gelecek adına umut veren futbol, Maxi Rodriguez ve Kuyt 'ın kendilerine yeniden kazandırılan güvenleri Liverpool için bu sezonluk yetmişti .. Sene sonunda Avrupa kupalarına katılamadılar ancak Kenny bu durumdan çok da rahatsız görünmüyor; "Bizim için önemli olan Premier Lig, artık zamanı geldi ve bunu kazanmak istiyoruz"

Bu amaçla transfer sezonunu çok hareketli geçirdi Liverpool . Az ama öz transferler yaptı geçmiş yıllara nazaran . Blackpool'da harika bir sezona imza atan Charlie Adam 8 Milyon €'ya ve Sunderland'in genç yıldızı Henderson 18 Milyon € 'ya takıma katıldı . Xabi Alonso-Mascherano-Gerrard gibi bir üçlü bir daha gelmez diye düşünenler olabilir ama Lucas-Adam-Gerrard bu boşluğu dolduracak açıklamasını Kenny boşa yapmamış olsa gerek .

Downing 25 Milyon €'ya takıma katılan bir başka isimdi ve Kenny bu transferi yılın transferi olarak değerlendiyordu . Transferin son günlerinde takıma katılan sol bek Enrique ise oynadığı mevkiyi kaldırabilecek güce sahip . İkinci kaleci eksiği çeken Liverpool bu eksikliği de bonservis ödemeden Doni ile doldurdu .

Henderson - Downing - Adam - Enrique

Kenny'nin tek yaptığı transfer olmadı tabi . Birde Babel, Konchesky, Aquilani, Kyrgiakos, Jovanovic gibi kangrenleri takımdan bir darbeyle kesti . Takım içinde Kelly, Flanagan, Spearing gibi isimlere daha çok şans verdi ve genelinde haklı çıktı .

Premier Ligde 3 hafta geride kalırken 7 puan toplayan ve güzel oyunuyla beğeni toplayan Liverpool, Kenny Dalglish'in 1 yıllık eseri . Zamana ihtiyaçlarının olduğunu her fırsatta vurgulayan Kenny'e hak vermek lazım ancak ilk haftalarda ki performans Kop tribünün şampiyonluk yolunda heyecanlandırmışa benziyor . Üstelik Gerrard gibi bir kaptanın eksikliğine rağmen böyle hissediyor Liverpool taraftarı .. Kısacası "The Kop" bu sezon her şeyin çok farklı olacağına gönülden inanıyor .

Şimdilerde Premier Ligde Manchester United ve Manchester City fırtınaları konuşuladursun, Dalglish ve Yeni Liverpool'un sesleri fizandan duyulmaya başlandı . The Kop buram buram Britanya kokan takımlarından şampiyonluk bekliyor ..

Yeni sezonda Premier Ligde kim şampiyon olur bilinmez . Ama bildiğim bir şey var . Anfield Road tribünlerinde Kenny Dalglish aşkı ve  "You'll Never Walk Alone" sesleri hiçbir zaman dinmeyecek;



The Kop, Kenny Dalglish'e King Diye Sesleniyor



"Porto Olabilmek"


Kimimiz neredeyse her sene Beşiktaş'ın Avrupa'da eşleştiği mavi-beyaz renkli takımın adını sorarak öğrendik bu ismi, kimimiz her sene Avrupa'nın önemli liglerine ihraç ettiği oyuncularla duyduk bu takımın adını, kimilerimizse; 2004 'te Şampiyonlar Ligi ve 2011'de kazandıkları efsanevi Avrupa Ligi kupasından dolayı tanıyor bu takımı .


Biraz geri dönüp, aslında biraz değil 10 sene kadar öncesine dönüp bu takımın şekillenen politikasına göz atmakta fayda var. Jose Mourinho efsanesi henüz doğmamıştı o yıllarda . Eminim ki, kulüp başkanı teknik direktörlük görevine Jose'yi getirdiğinde bu kadar büyük bir atılım yapacaklarına inanmıyordu . Ama 3 yıldır şampiyon olamayan takımın üzerinde kumar oynamak, bu riski almak ileride takım için yaptığı en büyük şey olacaktı . Jose, göreve geldikten 3 sene sonra Şampiyonlar Ligi kupasını kaldırıyor olacaktı .




Jose 'nin ilk işi transferlere eğilmek oldu . İlk sezonunda Bruno Alves'i henüz 18 yaşındayken alt yapıdan çıkardı (ileride 22 Milyon € 'ya satılacaktı). Ardından Ricardo Carvalho 22 yaşında takıma katıldı . Helder Postiga da henüz 18 yaşındayken alt yapıdan çıkarılan başka bir isimdi (9 Milyon € 'ya satılacak bir başka isim). Jose, ilk sezonunda Portekiz dışına açılmayı tercih etmedi . 


Jose, ikinci sezonunda 24 yaşındaki Maniche ile başladı transfere . Nuno Valente, Paulo Ferreria ve Derlei takıma katılan diğer isimlerdi . Hugo Almeida bu dönemde alt yapıdan çıktı (4 Milyon € bedelle satılacaktı)


Jose, altın sezonunda yani 2003-2004 sezonunda 2 yıldır temellerini attığı kadronun meyvelerini toplamak için son rütuşları attı . Jose Bosingwa 20 yaşında, Thiago Silva 18 yaşında (ileride 4 Milyon € 'ya satılacaktı), Benni McCarthy 24 yaşında ve Pedro Mendes 24 yaşında takıma katıldı .


Deco, Jose takımın başına gelene kadar yedekti . Kaleci Baia, Jose gelmeden önce yedekti . Takım içerisindeki ufak değişiklerle, üç senede yaptığı Portekizli ağırlıklı kadro onu başarıya götürdü . Kısacası o dönemde, dünya üzerine yayılmış harika bir scout sistemleri yoktu . Alt yapıdan çıkan oyuncuları ve Portekizli oyuncuları transfer ederek başarıya yürüdü Porto .


Aynı zamanda 03-04 sezonu yeni stadyumları Dragao'da oynadıkları ilk sezon oldu . Jose ve Kulüp başkanı yeni statlarının, eskisine nazaran çok daha iyi bir atmosfere sahip olduğunu ve kazanılan başarı da çok önemli bir role sahip olduğunu defalarca vurguladı .


Bakınız Şampiyonlar Ligi 2004 Finali, Porto Kadrosu: Baia-Ferreira-Costa-Carvalho-Valente-P.Mendes-Costinha-Maniche-Deco-Derlei-C.Alberto .
Kadroda tam 10 tane Portekizli oyuncu mevcut. Jose'nin bu takıma aldığı 6 oyuncunun yanı sıra, onun döneminde hayat bulan 2 oyuncu bu ilk 11 'in kilit noktaları oldu .
Burada asıl dikkat çekilmesi gereken şey, bu ilk 11'den tam 7 oyuncu bir sonraki sene satıldı. Toplam kazanılan para: 95 Milyon € oldu . Daha da ilginci, o dönemde Şampiyonlar Ligi Şampiyonu sıfatıyla kazandıkları para 90 Milyon € 'da kaldı .




Porto 'da şimşek tam da bu noktada çaktı . Kulüp bazında elde edebileceğiniz en yüksek başarı, size oyuncu satışı kadar kar ettirmemişti .
Sportif başarı elbette vazgeçilmez bir olgu, ancak futbolumuzun endüstriyelleştiğini unutmamak gerek demişti dönemin Porto patronu .


Porto'da günümüzün belki de en iyisi olan Scout sisteminin temelleri o sezon atıldı . Güney Amerika'yı araştırmaları için 25 kişilik bir ekip kuruldu . Ve akabinde ki sezonda Portekiz dışı ülkelerden, özellikle Güney Amerika'dan ve farklı menajerlik şirketlerine ait tam 14 oyuncu transfer edildi . Porto'da yeni bir dönem başlıyordu . Jose, kendi değimiyle zor olanı seçmiş, Chelsea'nin yolunu tutmuştu . Kadro baştan aşağı değişti . Toplamda yalnızca 25 Milyon € gibi bir ücret ödeyerek Meireless (21), Quaresma (20), Diego (19), Anderson (16), Fabiano (23), Seitaridis (23) ve Pepe (21) kadroya katıldı . Verdikleri parayı ileride sadece Quaresma'nın satışından çıkaracaklardı .


İlk senelerinde başarı yakalayamadılar . Hatta yöneldikleri politika çıkmaza girdi . Fabiano hariç hiç bir oyuncularını satamadılar . Elde ettikleri kar sadece 6 Milyon € oldu . Ancak yaptıkları şey sabretmek ve Güney Amerika'da kurdukları Scout sistemine güvenmek oldu . Başarı başarısızlıkla geçen 04-05 sezonundan sonra başlayan, 4 sene üst üste elde edilen şampiyonlukla geldi .


Başarısız geçen sezonu, kadronun tamamen değişmesine bağladı dönemin Porto patronu . Ama düşünün ki, bir önceki sezonun Şampiyonlar Ligi Şampiyonu bir sonra ki sene sezonu "0" başarıyla kapatmıştı . Ve kulüpte tek çatlak ses duyulmuyordu . Anlaşılan o ki, taraftarlar kulübün yeni politikasını benimsemişti . Çünkü, hemen önlerinde gerçekleşen tarihi bir olay; Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu, Jose'nin en yaşlısı 24 yaşında olan oyuncuları takıma yavaş yavaş toplayarak oluşturduğu kurguyla gelmişti . Porto taraftarı 4 sene ne şampiyonluk gördü ne de kupa . Ama sonucu bir sezonda gelen 3 kupa oldu . Onlar, sabretmeyi öğrenmişlerdi .


Bir sonra ki sezon, yani 2006-2007 sezonunda oturmuş kadrosu, Güney Amerika'dan akmaya devam eden süper yetenekleri ile iyi bir harman oluşturdu Porto . Sezonu duble yaparak kapattılar . Lucho Gonzalez (23) ve Lisandro Lopez (22) bu dönemde katıldı takıma .


2007-2008 sezonuna Anderson'un 32 Milyon € ve Pepe'nin 30 Milyon € 'luk satışlarıyla başlayan Porto, daha sezon başında Avrupa Ligi 'ni o sezon kazanan Zenit 'ten daha fazla para kazanmışlardı . Bu sezon yine şampiyonlukla sona erdi . Bu sezonun bir diğer önemli yanı Porto'nun Scout sistemi Avrupa ve Asya'ya bu sezon açıldı . Elde edilen 62 Milyon €, Porto yönetiminin iştahını daha da açtı .


2008-2009 sezonu yine oyuncu satışlarıyla başladı . Quaresma 25 Milyon €, Bosingwa 21 Milyon € bedelle satıldı . Ancak son 2 sezonda yapılan ve 110 Milyon € 'luk kar elde edilmesini sağlayan satışların boşluğunu doldurmak için transfer hız kazandı . Toplamda 30 Milyon € harcanarak Rolando (22), Guarin (22), C.Rodriguez (22), Sapunaru (24), Hulk (21), Cissokho (20) gibi isimler bu sene kadroya katıldı . Sezon yine duble yapılarak kapatıldı .


2009-2010 sezonu alışıla geldiği gibi başladı . Lucho 20 Milyon €, L.Lopez 24 Milyon € ve Cissokho 15 Milyon € gibi bedellerle elden çıkarıldı . Toplamda 7 Milyon € gibi bir ücretle Falcao (23), Varela (24) ve Maicon (20) takıma katıldı . Sonuç yine şampiyonluk oldu .


2010-2011 sezonu altın yıllardan biri oldu . Sezona Meireless ve Bruno Alves'i 35 Milyon € 'ya satarak başlayan Porto, kadrosunu Otamendi (22) ve Moutinho (23) isimlerine 15 Milyon € vererek güçlendirdi . Sonuç mu ? 3 Kupa .. Forvetleri ve Teknik Adamlarının bonservisinden elde edilen 60 Milyon € cabası ..




Bakınız UEFA Avrupa Ligi 2011 Finali, Porto Kadrosu: Helton-Sapunaru-Otamendi-Rolando-Perreira-Fernando-Moutinho-Guarin-Varela-Hulk-Falcao
Tıpkı Jose döneminde kazanılan Şampiyonlar Liginde olduğu gibi, son 3-4 sene de en yaşlısı 24 yaşında olan olan oyuncuları takıma yavaş yavaş transfer ederek, zamanla oluşturulmuş genç ve başarıya aç bir kadro .. Yukarıda bu kadronun nasıl oluşturulduğunu aşama aşama yazdım .. Porto, Jose döneminden aldığı ilhamla devam ediyor bu işi yapmaya . Kadroyu oluşturma şeklinden tutun, alınan oyuncuların yaşlarına kadar o dönemden ilham alınıyor her şey . Değişen tek şey; Artık çok daha iyi oyuncuları bulup, getiriyorlar .


Şimdi transferlerle ilgili fark etmenizi istediğim şeylere dikkat çekmek istiyorum ..
Jose döneminde, yani meşhur Scout ekibi kurulmadan önce, 3 yılda, Güney Amerika'dan yapılan transfer sayısı: 6
Jose sonrasında, yani meşhur Scout ekibi kurulduktan sonra, 8 yılda, Güney Amerika'dan yapılan transfer sayısı: 30
Jose döneminden bu yana, yapılan önemli transferlerin %80 'i , 24 yaş ve altındaki oyunculara yönelik ..


Transferlerin gerçekleşme sırasına dikkatinizi çekmek istiyorum ..
* Önce Lucho transfer ediliyor, ardından Anderson elden çıkarılıyor .. Önce C.Rodriguez transfer ediliyor, ardından Lucho elden çıkarılıyor ..
* Önce Bruno Alves takıma monte ediliyor, ardından Pepe elden çıkarılıyor .. Önce Rolando transfer ediliyor, ardından Bruno Alves satılıyor ..
* Önce Hulk alınıyor, sonra Quaresma elden çıkarılıyor ..
* Önce Falcao alınıyor, ardından Lisandro Lopez elden çıkarılıyor ..
* Önce Moutinho alınıyor, ardından Meireless elden çıkarılıyor ..
Kısacası herşey program dahilinde, buna şu kadar para verdiler satalım diye bir mantık söz konusu değil ..


-Herşey tıkır tıkır işeyen bir makina adeta .. Herşey planlı ve programlı .. 
-Jose döneminden bu yana, aslında her şeyi aynı yapmaya devam ediyorlar ..
-Oyuncu satacaklarsa, onun yerine, o kapasitede bir adam çoktan transfer edilmiş oluyor ..
-Beklenmedik sakatlıklar yaşadıklarında, o mevkiye iki gün sonra transfer yapıyorlar, çünkü zaten izledikleri bir adam mevcut ..
-Başarıya ulaşmak için kadro istikrarını değil, yavaş yavaş değişen ve gençleştirilen kadro kurmayı amaçlıyorlar ..
-Transfer yaparken 24 yaşından küçük olmasına özen gösteriyorlar .. Aldıkları adamın başarıya aç olmasına özen gösteriyorlar ..
-Transferleri yaparken menajerler ile uğraşmıyorlar, hesap ortada 20 den fazla Menajer ile çalışmışlar ..
-Teknik adamlarla değil, kadronun nasıl ve hangi kalitede oluşturulduğuyla ilgileniyorlar . Çünkü teknik adamlar değişiyor, ama sistem değişmiyor. Teknik adamın isteğine göre transfer yapılmıyor yani . 
-Taraftarların görevi sürekli destek olmak .. Muhalefet olmuyorlar .. En basitinden Falcao satıldı diye ortalığı yıkmıyorlar, yönetimlerine güvenmeyi biliyorlar .. Çok sabırlılar .. Gençleri hatalardan sonra ıslıklamıyorlar, aksine onlara yardımcı oluyorlar .